Adaletin Karardığı Gece ve Bir Subayın Çığlığı: "Yıldız’ın Savunması, Türkiye’nin Vicdanıdır”

Adaletin Karardığı Gece ve Bir Subayın Çığlığı: "Yıldız’ın Savunması, Türkiye’nin Vicdanıdır”
01/06/2025

“Bir Subayın Sessiz Çığlığı: Ahmet Yıldız’ın Savunması, Türkiye’nin Vicdanıdır”

15 Temmuz 2016… Türkiye’nin yakın tarihindeki en tartışmalı, en karanlık, en sarsıcı gecelerden biri. O gecenin ardından başlayan toplumsal travma, hukuki depremlerle birleşti. OHAL, KHK'lar, kitlesel tutuklamalar ve hızla şekillenen bir “yeni normal”. Bu süreçte sadece masum insanlar  yargılandı. Bazıları ömür boyu sustu. Ama bazıları susturulmaya çalışıldıkça daha yüksek sesle konuştu. Tıpkı Kurmay Binbaşı Ahmet Yıldız gibi.

Yıldız, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yaptığı 61 sayfalık savunmada sadece kendini savunmadı. Hukuku, aklı, vicdanı ve gerçekliği savundu. Belge belge, saat saat, görüntü görüntü kendisine yöneltilen her suçlamaya karşı cevap verdi. Ne öfkeliydi, ne isyankâr. Sakin, soğukkanlı, ama dimdik. Bu yüzden bu yazı, bir davanın değil, bir duruşun hikâyesidir.

Savunma mı, Manifesto mu?

Yıldız’ın savunması klasik bir “sanık ifadesi” değil. Her başlığıyla bir hukuk belgesine, her cümlesiyle bir anayasal hakka, her paragrafıyla adaletin anlamına dönüştü. Duruşmanın ilk anında söylediği şu cümle, aslında tüm metni özetliyor:

“Başkanım, ben kesinlikle suçsuzum. Bu bir iftiradır. Ve ben bu adaletsizliğe sessiz kalmayacağım.”

Savunmasının girişinde yargılamanın hem şekil hem de esas yönünden nasıl sakatlandığını anlatıyor. Bilirkişi raporlarının geçersizliği, görüntülerin manipülasyonu, iddianamelerin çelişkileri ve tanıksız, delilsiz suçlamalar. Ve tüm bunları anlatırken kullandığı dil, onu yalnızca bir subay değil, aynı zamanda bir hukuk savunucusu yapıyor.

“Ortada Delil Yoksa, Suç Nerede?”

Bu soru Yıldız’ın savunmasında defalarca geçiyor. Ve her seferinde başka bir bağlamda soruluyor: 20:02’deki hayali görüşme, 21:22’de olmayan bir eşlik, koli bandı getirme iddiası, görüntülerde var olduğu öne sürülen ama parmak izi olmayan bir kişi... Ve nihayetinde anayasal düzeni yıkmakla suçlanan bir adam, ama ortada tek bir emir, silah, tanık ya da plan yok.

Bu noktada ortaya çıkan gerçek şudur: Suç varsa delil olur. Delil yoksa, ortada bir suç değil, kurgu vardır.

“Delil Değil, Hikâye Yazmışlar”

Yıldız, savunmasının birçok yerinde iddianameleri “hikâye” olarak nitelendiriyor. Ve bu hikâyede kendisine biçilen rol, suçsuz bir insanı ömür boyu cezalandırmak. Delil olmadığı gibi, savunma hakkı da pek çok defa ihlal edilmiş. Görüntüler izletilmeden sorguya alınmak, SEGBİS kayıtlarının sonradan kısıtlı sunulması, bağımsız bilirkişi incelemesine izin verilmemesi…

“Ben ilk sorguma kamera kayıtlarını hiç görmeden çıktım. Savunma hakkı kutsaldır ama bana verilmedi.”

“Bu Sadece Benim Davam Değil”

Ahmet Yıldız savunmasının sonunda çok önemli bir çağrıda bulunuyor. Bu dava yalnızca bir subayın özgürlüğü meselesi değil. Bu dava, Türkiye'de adaletin, delilin, hukukun geleceği ile ilgili. Şayet Yıldız gibi bir insan bu kadar kolayca suçlanabiliyorsa, kimse güvende değildir.

“Ben masumum, biliyorum. Ama bir gün bu mahkemeler değil, tarih hüküm verecek. O gün geldiğinde, kim ne söyledi, kim ne sustu, hepsi yazılacak.”

Subayın Çığlığı, Hepimizin Vicdanı

Ahmet Yıldız’ın savunması bugün milyonlarca kişi tarafından bilinmese de, o metin bir gün Türkiye’de hukuk mücadelesinin sembol belgelerinden biri olacak. Çünkü o metin, korkunun değil cesaretin, çarpıtmanın değil gerçekliğin, inkarın değil ifşanın ürünüdür.

Onun çığlığı, aslında bir haykırış değil. Daha çok bir fısıltı. Ama o fısıltı zamanla yankıya dönüşüyor. Çünkü hakikat, geç gelir ama geldiğinde hiçbir şey eskisi gibi kalmaz.

SONUÇ

Bu yazı dizisiyle yalnızca bir kişinin savunmasını değil, Türkiye'de adaletin geldiği noktayı, yargı sürecinin içini ve bir subayın sessiz ama onurlu direnişini belgeledik. Ahmet Yıldız’ın savunması, mahkeme salonundan çok, tarih kitaplarına ait. Ve bir gün, bu karanlık gece aydınlığa çıktığında, belki de ilk hatırlanacak cümle şu olacak:

“Ben bu suçları işlemedim. Bu yalnızca bir iftiradır. Ama ben bu adaletsizliğe sessiz kalmayacağım.”

Asım Durmaz