Org. Yaşar Güler - Genelkurmay II. Başkanı

I. 15 TEMMUZ ÖNCESİ FAALİYETLERİ
Uludere Olayı
Uludere olayı sırasında 34 sivilin hayatını kaybettiği hava harekâtının hazırlık ve onay süreçlerinde, dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Yaşar Güler ile Genelkurmay II. Başkanı’nın operasyonu hızlandırdığı ve standart prosedürleri tam olarak uygulamadığı öne sürülmektedir. Normal şartlar altında harekât merkezinde tüm ilgili personelin hazır bulunması ve durumu ayrıntılı biçimde değerlendirmesi gerekirken, onayın telefonla alındığı ve yeterli teyit işlemlerinin yapılmadığı iddia edilmektedir.
Bu süreçte rol oynayan isimlerin, daha sonra Uludere olayındaki sorumlulukları nedeniyle yargılanma veya “paralelci” suçlamasıyla emekli edilme tehdidi altında kaldığı ve bu nedenle iktidarın politik tercihlerine uyum sağlamak zorunda bırakıldığı da ileri sürülmektedir.
Yaşar Güler-Kemal Eskintan İlişkisi
Kemal Eskintan, “Hulusi Paşa ile iyi görüşürüm. Yaşar Paşa ile çok daha iyi görüşürüm.” ifadesiyle, Yaşar Güler ile arasının daha da yakın olduğunu vurgulamıştır. 2017 Şubat-Mart aylarında kalın bağırsak ameliyatı geçiren Eskintan’ı, o dönem Jandarma Genel Komutanı olan Orgeneral Yaşar Güler’in hastanede ziyaret etmesi ve uzun süre özel görüşme yapması, bu ilişkinin ne denli güçlü olduğunu göstermektedir.
Normalde bir Kuvvet Komutanı ile (en son Albay rütbesiyle görev yapmış) bir kişinin bu kadar samimi olması dikkat çekici bulunur. Ayrıca ziyaret sırasında eski TSK mensubu ve MİT görevlisi Okan Altınay ile eski Uzman Çavuş ve yeni MİT’çi Kadir Sazoğlu’nun da bulunduğu ifade edilmektedir. Bu durum, aralarındaki bağlantının derinliğine ve resmî teamüllerin ötesinde bir yakınlığa işaret etmektedir.
Askerî Casusluk Davası
17-25 Aralık sürecinin ardından, dönemin siyasi iktidarının yolsuzluk soruşturmalarını örtbas etmek için kurduğu yeni konjonktürde “Askerî Casusluk Davası” sanıkları, aleyhlerindeki güçlü delillere rağmen 26 Şubat 2016’da beraat etmiş; hemen sonrasında ise sözüm ona “Askerî Casusluk Kumpas” soruşturması başlatılmıştır.
Bu çerçevede, dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Genelkurmay II. Başkanı Yaşar Güler’in, davaya sunulan ve imzalarını taşıyan evrak nedeniyle yargılanma riski taşıdıkları öne sürülmektedir. Savcı Okan Bato ile Akar ve Güler arasında 15 Nisan 2016 öncesinde bir “pazarlık” yapıldığı, bu sayede ikilinin isimlerinin iddianamede yer almadığı iddia edilmektedir.
İddiaya göre Akar ve Güler, suçlamalardan korunmak için “15 Temmuz kumpası” olarak nitelendirilen sürece dâhil olmuşlardır. “Askerî Casusluk Davası”na sunulan evraklardaki imzaların, birer tehdit unsuru hâline getirilerek kendilerini 15 Temmuz gecesinde yaşananlara boyun eğmeye zorladığı öne sürülmektedir. Bu tablo, sözde darbe girişiminin ardındaki motivasyonlardan birinin de askerî ve siyasi çevrelerin kendi sorumluluklarından kaçma veya iç pazarlıklar yapma isteği olabileceğine işaret etmektedir.
Olağandışı Ziyaretler
13 Temmuz 2016 akşamı saat 18.00 sonrası Hulusi Akar, Yaşar Güler, Hakan Fidan ve Zekai Aksakallı'nın MİT Çiftlik Yerleşkesine geldikleri; güvenlik önlemleri ve koruma ekiplerinin fazlalığının dikkat çektiği ifade edilmektedir. Bu ziyaretin, daha önce MİT tarafından kaçırıldığı öne sürülen ve akıbeti bilinmeyen Sunay Elmas’ın yerleşkeye getirildiği tarihten sonra “bir ilk”i teşkil ettiği de iddia edilmektedir.
14 Temmuz’da, normalde cuma günü yapılması beklenen ÖKK (Özel Kuvvetler Komutanlığı) kursiyerlerinin mezuniyet töreni, sebebi açıklanmayan bir kararla perşembeye alınmıştır. Törene MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da katıldığı, tören sonrasındaki yemekte Hulusi Akar ile Hakan Fidan’ın ayrı bir masaya geçerek baş başa görüştükleri, bu görüşme sürerken Yaşar Güler’in ÖKK’dan erken ayrıldığı, Akar’ın geç saatte bölgeden ayrılmasından sonra ise Fidan ile Zekai Aksakallı’nın uzun bir yürüyüş yaptığı belirtilmektedir.
Aynı gün törene katılan eski asker ve MİT mensubu Kemal Eskintan’ın da tören sırasında görüşmeler yaptığı, hemen ardından Yaşar Güler’le birlikte MİT Çiftlik Yerleşkesine geçtiği, gece geç saatlere kadar baş başa görüştükleri öne sürülmektedir. Teamüller açısından, bir Orgeneral ile (emekli) bir Albayın saatlerce özel görüşmesi olağandışı kabul edilir. Bu olaylar, “15 Temmuz projesi” iddiası etrafında yaşananların alışılmışın dışında olduğunu ve özellikle Yaşar Güler’in MİT Çiftlik Yerleşkesine yaptığı ziyaretlerin sözde darbe sürecine dair kuşkuları artırdığını vurgulamaktadır.
II. 15 TEMMUZ GÜNÜ FAALİYETLERİ
İhbar ve Tedbirsizlik İddiaları
TSK içerisindeki “Komutan doğrudan faili olmasa bile ihmalin sorumlusu sayılır” prensibine rağmen, 15 Temmuz darbe girişimi öncesi ve sırasında karargâha ulaşan istihbaratlar üst düzey komutanlarca yeterince değerlendirilmemiştir. Hulusi Akar ve Genelkurmay II. Başkanı Yaşar Güler’in, darbe ihbarını öğrenmelerine rağmen diğer komutanlar ve siyasi makamları kapsamlı biçimde bilgilendirmediği, önemli toplantıların ardından rutin programlarına devam ettiği ileri sürülmektedir.
MİT’e gelen “helikopterle MİT Müsteşarının alınacağı ve çok kan akacağı” şeklindeki ihbar da yeterince dikkate alınmamış, olası saldırıyı yapabilecek en muhtemel birlik olarak görülen Özel Kuvvetler Komutanlığına uyarı veya hazırlık emri gitmemiştir.
İddiaya göre, “daha büyük bir planın parçası olabileceği” ihtimali düşünülmüş fakat “darbe” seçeneği ciddiye alınmamış; bu da “Yaşar Güler darbeyi önlemek yerine kolaylaştırdı mı?” sorusunu gündeme getirmiştir. Darbenin erken safhada engellenebilecek iken alınmayan tedbirler, emirlerin yeterince açıklanmaması veya kritik birliklerin devreye sokulmaması, söz konusu ihmalleri teyit eden argümanlar olarak ortaya konmaktadır.
Karargâhtaki Tutarsız İfadeler ve Gizlenen Bilgiler
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Genelkurmay II. Başkanı Yaşar Güler ve Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın, 15 Temmuz günü saat 14.00-20.30 arası yaşananlara ilişkin ifadelerindeki çelişkiler dikkat çekmektedir. Başlangıçta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın karargâha gelişi veya darbe ihtimaline dair bilgiler yok sayılırken, daha sonraki ek ifadelerde MİT Müsteşarının karargâhta uzun süre kaldığı ve üst düzey görüşmelere katıldığı kabul edilmek zorunda kalınmıştır.
Yaşar Güler, 19 Temmuz 2016’daki ifadesinde saat 21.25 öncesine ait hiçbir bilgi vermezken, 7 Ekim 2016’daki ifadesinde Fidan’ın 18.15 gibi karargâha geldiğini ve üçlü toplantı yaptıklarını açıklamıştır. Salih Zeki Çolak da önce Hakan Fidan’dan söz etmezken, daha sonraki ifadesinde yeni bilgiler sunmaktadır. Bu tutarsızlıklar, ilk beyanlarda neden kritik detayların gizlendiği sorusunu doğurmaktadır.
Kurye Uçağı Bilgisi ve 20.30 Sorgulaması
15 Temmuz günü yaşanan olaylara ilişkin Özel Kuvvetler Komutanlığı ceride kayıtlarında dikkat çeken bir detay yer almaktadır. Saat 20.30’da, dönemin Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Özel Kuvvetler kurye uçağının durumunu sormuştur. Bu kurye uçağının, darbe girişiminin kritik figürlerinden biri olan Tuğgeneral Semih Terzi’yi Ankara’ya getirecek uçak olduğu bilinmektedir.
Söz konusu uçuşun öncesinde, Semih Terzi’nin uçağının kalkışını engellemek isteyen nöbetçi amirin, uçuş yasağı gerekçesiyle “çıkamazsınız” diyerek müdahale ettiği; ancak daha sonra bu görevli personelin tutuklandığı bildirilmektedir. Buna karşın, uçağın kalkışını mümkün kılan ve gerekli izinleri sağlayan kişi olarak ilgili alayın komutanı gösterilmekte; bu kişinin ise sonraki süreçte “kahraman” ilan edilmesi dikkat çekmektedir.
20.30’da Yaşar Güler tarafından yapılan sorgulama sırasında, Özel Kuvvetler personeli Caner Acer bilgi verirken, diğer bir isim olan İlhan Kırtıl’ın ise durumu geçiştirmeye çalışarak, “Yeni bir personel olabilir, hata yapmıştır.” şeklinde açıklamada bulunduğu öne sürülmektedir.
Bu gelişme, hem Semih Terzi’nin uçağının kalkışına nasıl ve kimlerin talimatıyla izin verildiği sorusunu gündeme getirmekte; hem de Genelkurmay II. Başkanı’nın bu uçuştan, önceden haberdar olduğuna dair güçlü bir gösterge olarak yorumlanmaktadır. Yaşar Güler’in bu uçuştan sadece haberdar olmayıp belki de koordinesinde rol almış olabileceği de gözden kaçırılmamalıdır. Ceride kayıtlarına geçmiş bu sorgulama, 15 Temmuz gecesi yaşanan hareketliliğin aslında önceden bilindiği, ancak müdahale edilmediği yönündeki kuşkuları güçlendirmektedir.
Darbe Araştırma Komisyonuna Davet Bile Edilmedi
Ayrıca, 18.00-20.22 arasında Hulusi Akar ile Hakan Fidan’ın 2,5 saatlik görüşmesinin içeriğine dair net bir açıklama yapılmaması, “Siz çalışın” emrinin kime yöneltildiğinin belirsiz kalması ve Meclis Darbe Araştırma Komisyonuna davet edilmeyen Yaşar Güler’in eksik beyanları, karargâhtaki sürece ilişkin kuşkuları derinleştirmektedir.
III. 15 TEMMUZ SONRASI FAALİYETLERİ
Meclis Komisyonuna Neden Çağrılmadı?
Dönemin Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in Meclis Darbe Araştırma Komisyonuna hiç çağrılmaması ve bu sebeple yalnızca 19.07.2016 ve 07.10.2016 tarihli savcılık ifadeleriyle sınırlı kalınması, 15 Temmuz süreci hakkındaki şüpheleri artırmaktadır.
Kaynaklar
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İddianame No: 2017/1258 [Çatı] iddianamesi dijital delil klasörlerinden 303. Klasör’de yer alan pdf dosyası §2
- Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi 2017/109 Esas sayılı [Çatı] dava dosyası kapsamında 31.10.2017 tarihinde Yarbay Bünyamin Tuner'in savunması
- Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi 2017/109 Esas sayılı [Çatı] dava dosyası kapsamında 10.05.2019 ve 13.05.2019 tarihlerinde Albay Doğan Öztürk'ün savunmasındaki beyanı
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının İddianame No:2016/103583 sayılı [Akıncı] iddianamesi § 246
- İki Önemli İmza ve Askeri Casusluk Davalarından 15 Temmuza Giden Yol
- 15 Temmuz Projesine ”Son Dokunuş” İşkence Üssü MİT Çiftlikte Yapıldı