Tümgeneral Zekai Aksakallı Tuzağın Mimarı mı?

Tümgeneral Zekai Aksakallı Tuzağın Mimarı mı?
11/11/2025

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, savunmasını 15 Temmuz'a dair resmi anlatıya karşı yazılmış bir manifestoya dönüştüren Kur.Alb.Fırat Alakuş'un savunmasına Delillerin Çürütülmesi: İftira ve Manipülasyon İddiaları bölümüyle devam ediyoruz.

Kur.Alb. Alakuş, devletin adli ve istihbari aygıtlarının güvenilirliğini sorgulayarak "patates hat" olarak bilinen telefon hattından tanık ifadelerine ve Whatsapp yazışmalarına kadar aleyhindeki her delilin kasıtlı bir manipülasyon, iftira veya art niyetli yorumlamanın ürünü olduğunu iddia etti.

"Patates Hat" İddiası ve HTS Analizi

İddianamenin en önemli delillerinden biri, Uğur Cömert adına kayıtlı ve "patates hat" olarak adlandırılan telefon hattının Alakuş tarafından kullanıldığı iddiasıydı. Alakuş, bu iddiayı reddetmekle kalmadı, bu sonuca varan bilirkişi raporunun bilimsel gerçekleri kasıtlı olarak çarpıttığını savundu. Bilirkişinin, kendi kullandığı hat ile patates hattın aynı anda aynı baz istasyonlarından sinyal verdiği zaman dilimlerini cımbızla seçip, farklı yerlerde oldukları anları rapordan bilinçli olarak çıkardığını iddia etti. Kendi HTS analizini sunarak şu sonuca vardı:

"Mevcut HTS verilerinden çıkarılabilecek en makul sonuç Uğur Cömert'e ait hattı kullanan şahsın Fırat Alakuş'u takip etme gayreti içinde olduğu ancak en az 4 defa takipten düştüğü gerçeğidir."

Tanıklıkların Güvenilirliği: Hakan Bıyık ve Zübeyir Deniz Çetinkaya

Alakuş, aleyhine tanıklık yapan kilit isimlerin ifadelerinin güvenilmez ve art niyetli olduğunu savundu. Gizli tanık "Şapka" kod adlı Hakan Bıyık'ın, kendisini darbe planlama toplantılarında gördüğü yönündeki ifadesinin, Harp Akademisi döneminden kalma kişisel bir husumetten kaynaklanan bir iftira olduğunu belirtti. Kendisini "kesin ve net f..." olarak tanımlayan Zübeyir Deniz Çetinkaya'nın bu ifadesinin ise gözaltına alındıktan aylar sonra, kendisini kurtarmak amacıyla ve baskı altında uydurulduğunu iddia etti.

Whatsapp Yazışmaları: "Pençeden Ayı Çıkarma" Vakası

Alakuş'un savunmasının en çarpıcı bölümlerinden biri, kendi telefonundan elde edilen Whatsapp yazışmalarının bilirkişi tarafından kasıtlı olarak nasıl yanlış yorumlandığını anlattığı kısımdı. Özellikle, Irak'ta birlikte görev yaptığı komutanı Halil Soysal için esmerliğinden dolayı kullanılan "kara pençe" lakabından, bilirkişinin Zekai Aksakallı'yı kastederek "ayı" anlamını çıkarmasını mutlak bir aşağılamayla eleştirdi. 

Alakuş, delilleri tek tek çürüttükten sonra, savunmasının hedefini bu komplonun merkezine yerleştirdiği kilit komutanlara çevirerek, sanık sandalyesinden kendi yargılamasını başlattı.

Kilit Figürler Mercek Altında: Suçlamaların Hedefindeki Komutanlar

Savunmasının bu bölümünde Fırat Alakuş, kendisini bir piyon olarak gördüğü oyunun kurucuları olduğunu iddia ettiği komutanları doğrudan hedef alarak, adeta sanık kürsüsünden bir savcı gibi hareket etti. Bu kısım, savunmanın en kişisel ve en ağır suçlamalarını içermekte olup, 15 Temmuz gecesindeki emir-komuta zincirinin en tepesindeki isimlere yönelik ciddi ithamlar barındırıyordu.

Tümgeneral Zekai Aksakallı: Darbe Karşıtı Kahraman mı, Tuzağın Mimarı mı?

Alakuş'un suçlamalarının merkezinde, kendisine Genelkurmay'ı takviye emrini veren dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı yer alıyordu. Alakuş, Aksakallı'yı 15 Temmuz'un en karanlık aktörlerinden biri olarak konumlandırdı. Aksakallı'nın MİT'ten gelen DEAŞ tehdidi istihbaratını bir bahane olarak kullanarak kendilerine bu görevi verdiğini ve bilinçli bir şekilde tuzağa çektiğini iddia etti. Ona göre Aksakallı, daha yetenekli ve saygın bir subay olarak gördüğü Tuğgeneral Semih Terzi'ye karşı beslediği mesleki kıskançlık ve kişisel husumet nedeniyle, Terzi'yi kasıtlı olarak Ankara'ya çağırıp Ömer Halisdemir'e verdiği emirle infaz ettirmişti. Darbe gecesi Aksakallı'nın eylemlerinin çelişkili ve şüphe çekici olduğunu, kendisi hakkındaki "f..." iddiasının ise Aksakallı'nın kendi şaibeli geçmişini örtme çabasından kaynaklandığını öne sürdü.

Tuğgeneral Semih Terzi: Darbeci mi, Kurban mı?

Resmi anlatıda (sözde) darbenin kilit isimlerinden biri olarak yer alan Tuğgeneral Semih Terzi, Alakuş'un savunmasında tam tersi bir şekilde, komplonun en büyük kurbanlarından biri olarak resmedildi. Alakuş, Terzi'nin darbeci olduğu iddiasını tamamen reddetti. Terzi'nin, Suriye ve Irak'taki "yasa dışı faaliyetler, silah kaçakçılığı ve yolsuzluklar" hakkında kritik bilgilere sahip olduğunu ve bu nedenle Zekai Aksakallı liderliğindeki bir yapı tarafından susturulmak istendiğini savundu. Terzi'nin Ankara'ya gelişinin, bizzat Aksakallı'dan aldığı emirle gerçekleştiğini tanık ifadelerine (Altan Bora, Halil Soysal vb.) atıf yaparak kanıtlamaya çalıştı. Bu anlatıya göre, Ömer Halisdemir'e verilen "vur" emri, bir kahramanlık eylemi değil, kritik bir tanığı ortadan kaldırmaya yönelik planlı bir infazdı.

Alakuş, sadece bireysel komutanları değil, kendisini yargılayan sistemin tamamını ve yargılama sürecinin adaletini de sorgulayarak savunmasını daha geniş bir eleştiri zeminine taşıdı.

Yargılama Süreci ve Adalet Arayışı

Fırat Alakuş, savunmasının son bölümlerinde dikkatini, bizzat yargılama sürecinin kendisine çevirerek adil yargılanma hakkının sistematik olarak ihlal edildiğini iddia etti. Davanın hukuki bir süreçten çok, siyasi bir sonucun tescil edilmesi amacını taşıdığını öne sürdü.

Alakuş'un yargılama sürecine yönelik temel eleştirileri arasında; gözaltı sürecinde maruz kaldığını iddia ettiği sistematik işkence, delillerin karartılması, lehine olan belgelerin kasıtlı olarak dosyaya kazandırılmaması yer aldı. Bu durumu, Türkçedeki "ipe un sermek" (bahanelerle bir işi geciktirmek) deyiminden türettiği "sermesyon süreci" olarak adlandırdı. Mahkeme heyetinin tarafsızlığını yitirdiğine dair güçlü inancı ve davanın nihai sonucunun siyasi bir kararla çoktan belirlendiğine dair öngörüsü nedeniyle Alakuş, Türkiye'deki hukuk sistemine olan inancını yitirdiğini ve gerçek adaleti uluslararası mahkemelerde aramaktan başka çaresi kalmadığını ima etti. Savunmasının sonunda, hukuki mücadeledeki umudunu nereye bağladığını şu çarpıcı sözlerle ifade etti:

"Ankara'da hakimler var demek isterdim."

Sonuç: "Söylesem Tesiri Yok, Sussam Gönül Razı Değil"

Kurmay Albay Fırat Alakuş'un Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yaptığı savunma, 15 Temmuz 2016 sözde darbe girişimine ilişkin resmi anlatıya karşı geliştirilmiş en kapsamlı, karmaşık ve sarsıcı alternatif perspektiflerden biri olarak tarihe geçti. Alakuş ve avukatı Turgay Özcan'ın da vurguladığı gibi, savunmanın ana teması, kendilerinin bir "darbeci" değil, devlet içindeki bir güç savaşının ve başta Zekai Aksakallı olmak üzere üst düzey komutanlar tarafından ustaca kurulmuş bir tuzağın "kurbanları" oldukları iddiasıydı. "Hulusinasyon Süreci" ve "Maskorofka" gibi özgün kavramlarla teorik bir çerçeveye oturttuğu bu iddia, delillerin manipüle edildiği, tanıkların yalan söylediği ve tüm sürecin belirli bir siyasi amacı gerçekleştirmek üzere kurgulandığı bir komplo anlatısı sundu.

Kur.Alb. Alakuş, adalet arayışındaki çaresizliğini ve gerçeği anlatma çabasının beyhudeliğine dair inancını, savunmasını bitirirken kullandığı Fuzuli'ye ait şu dize ile özetledi:

"Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil."

Arif Masnu

 

Kaynak

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/109 esas sayılı dosyası kapsamında yapılan 19/03/2019 ve 20/03/2019 tarihli duruşmasındaki Kur.Alb. FIRAT ALAKUŞ'un SEGBİS ile kaydedilerı esasa ilişkin savunması